İSLÂM DEVLET NOSYONU

SİYAMİ AKYEL/MİLLİ GAZETE

Osmanlı sonrası, Müslümanların birliğinin dağılması ve bu birliği derleyip toparlayacak bir otoritenin olmaması Müslümanlar için buhranlı bir sürecin başlangıcıdır. Bu süreç, Batı’ya öykünen, Batı değerlerini benimseyen, İslâm devlet nosyonundan habersiz bir topluluğun oluştuğu dönemdir ve bu inkıta ve fetret dönemi hayatın her alanına tesir etmiştir.

Bahse konu fetret dönemi İslâm devlet nosyonunun tamamen hafızalardan silindiği bir sürecin adıdır ve bu dini literatüre dahi etki etmiştir. İslâm dinini anlatan kitaplarda, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hayatını anlatan siyer ve megazi kitaplarında ve dini otoritelerin anlatımlarında İslâm devlet nosyonu ve Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in devlet başkanlığından bahsedilmez olmuştur.

Yarım asırdır anlatılan Peygamber portresi, çölde birkaç sahabeye İslâm’ı anlatan, binbir çile ve eziyete katlanan, zulüm ve eziyetin dayanılmaz olduğu bir hengâmda hicret eden, iyi bir aile reisi, şefkat ve merhamet timsali bir portredir.

Nedense Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in iyi bir komutan, iyi bir devlet başkanı, iyi bir lider olduğu anlatılmaz. Çünkü Batı’nın tahakkümü, kültür emperyalizminin baskısı zihinleri öyle allak bullak etmiştir ki, İslâm devlet nosyonu unutulmuş hatta hayali bile terk edilmiştir. Nedense, Mekke dönemindeki işkenceden sıkça bahsedilir de Medine dönemi İslâm devletinden, başarılardan hakkıyla bahsedilmez.

Hicret’ten bahsedilir ancak Hicret’in doğurduğu en önemli sonuç olan İslâm devletinin kuruluşundan bahsedilmez. Nedense Peygamberimiz (s.a.v)’in yaptığı savaşlardan bahsedilir ancak bu savaşlar sanki iki kabile arasında geçmiş gibi anlatılır. Oysa bir devletin, başka unsurları hâkimiyet altına almasıdır bu savaşların tümü. Nedense, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hükümdarlara gönderdiği elçilerden bahsedilir de bu elçilerin aynı zamanda bir devlet başkanının diplomasi girişimi olduğu üzerinde durulmaz.

Oysa, Hicret’in en önemli sonucu Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in önce Medine Site Devleti’ni kurması, sonra 10 yıl gibi kısa bir sürede sınırları Arabistan Yarımadası’nın tamamına yani 3 milyon kilometrekarelik büyük bir İslâm Devleti’ne dönüşmesidir.

Bu on yıl gibi kısa sürede muazzam bir toprağa sahip büyük bir devlete dönüşen İslâm devleti, lideri ve başkanı Rasulullah Aleyhisselatu Vesselam’la hiçbir devlete nasip olmayan azamete, adalete ve hikmete kavuşmuştur.

Rasulullah Aleyhisselatu Vesselam:

“Seyyid-ül beşer’dir,

Hâtemü’n-Nebiyyîn’dir,

Rahmeten lil âlemîn’dir.

Üsve-i hasene’dir”.

Aynı zamanda:

“Muazzam bir komutan,

Mükemmel bir devlet başkanı,

Karizmatik bir lider,

Etkileyici bir eğitimci,

Şefkatli bir aile reisidir”.

O’nun özellikleri saymakla bitmez. O’nu anlatmaya değil bu sütun, yüzlerce ciltlik kitaplar yetmez.

Bundan dolayıdır ki yazılarımızda İslâm’da devlet yönetimi, İslâm’da yasama, İslâm’da yürütme, İslâm’da yargı, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in devlet başkanlığı gibi konuları sürekli gündeme getiriyoruz, hatırlatmaya çalışıyoruz.

Rasulullah Aleyhisselatu Vesselam, bütün yönleriyle tam manasıyla anlaşıldığı zaman beklenen sabah olur, kar beyaz aydınlık sarar bütün cihanı…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir