SİYAMİ AKYEL/MİLLİ GAZETE
Huzur derslerinin mahiyetini, tarihçesini, yapılışını, mukarrir ve muhatapların seçimlerini ve isimlerini araştıran Ebül’ulâ Mardin, önce çalışmasını makaleler halinde yayınlamış, daha sonra Huzur Dersleri adıyla (İstanbul, 1951) bastırmıştır. Mezkûr eserde “huzur dersi” hocalarının mazhar oldukları ihsanlar ve maruz kaldıkları cezalar, bu derslerin yapıldığı yerler, mukarrir ve muhatapların isimleri, hal tercümeleri, ders ve icâzetnâme örnekleri hakkında detaylı bilgiler verildiği görülmektedir.
Mezkûr eserde “huzur dersi” tabiri şöyle tanımlanmaktadır: “Hicri 1172 Ramazan’ından itibaren her sene Osmanlı padişahının huzuruyla muayyen mütebahhir ve İslâm diniyle mütedeyyin zatlardan terekküp etmek üzere Ramazan günleri sarayda mün’akit ilmi mecliste (Kadı Beyzavî tefsirini) münazaralı tarzda tedrisi ifade etmek üzere kullanılan bir istilahdır”.
Kısacası, Ramazan ayında padişahın huzurunda, belirli günlerde ilmî ve ihlâsıyla maruf ilim adamlarının karşılıklı olarak Kadı Beyzâvî tefsirini müzakere etmesi “Huzur-u Hümayun Dersleri” diye tesmiye olunmuştur.
Tarihçesi
Bu toplantıların Osmanlı’nın kurucusu Osman Gazi’ye kadar götürenler olsa da resmi olarak başlangıcı III. Mustafa devrindedir. Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren bizzat padişahın da katıldığı ilmî sohbetler ve tartışmalar büyük bir yoğunluk kazanmıştır. Fatih Sultan Mehmet devrinden sonra 12 Haziran 1669 tarihinde IV. Mehmet tarafından akşam ve yatsı namazları arasında Şeyhülislâm Minkârîzâde Yahyâ Efendi’ye Kadı Beyzâvî’nin “Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-te’vîl” adlı tefsirinden ders verdirttiği, bunu âdet haline getirttiği hatta padişahın hocası Vanî Mehmet Efendi’ye haftada iki defa ders yaptırdığı bilinmekteyse de bunlar münferit uygulamalardır. Kaldı ki, söz konusu ders Ramazan ayında değil 12 Muharrem 1080 tarihindedir.
Sır kâtipleri tarafından tutulan ruznamelerden anlaşılacağı üzere mezkûr toplantıların düzenli şekilde düzenlenmesi, XVIII. yüzyılın ikinci yarısından sonradır. Buna göre ilk sistemli uygulamanın en dindar ve peygamber aşığı III. Ahmet zamanında, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1136’da (1724’te) yapıldığı bilinmektedir (Çelebizâde Âsım, s. 131).
III. Ahmet’in Peygamber Efendimize (S.A.V.) hitaben yazdığı şiirde bu aşk şöyle anlatılır:
“Zât-ı pâk-i Mustafâ’ya âşıkım,
Cân ile fahrü’l-verâya âşıkım,
Muksim-i feyz-i nevadır ol şerif,
Menba-i cûd ü atâya âşıkım”.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, devrinin tanınmış âlimlerini Ramazan ayında toplayarak onlara Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinin tefsirini müzakere ettirmiş, bu derslerden birisine (1140 Ramazan-Nisan 1728) Sultan III. Ahmet katılarak sonuna kadar dersi takip etmiştir. Bu tarihten sonra padişahlar bu geleneği sürdürmüştür.
1168 Ramazan ayında (Haziran 1755) Sultan III. Osman’ın, Şerefâbâd’da kütüphane hocası Hamîdî Efendi’yi huzuruna davet ederek tefsir dersi yaptırdığı ve dersin sonunda ona ihsanlarda bulunduğu bilinmektedir.
Huzur dersleri, Sultan III. Ahmet zamanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1724’te uygulamaya başladığı ve padişahın şehzade III. Mustafa’yla birlikte bu derslerden birisini sonuna kadar takip ettiği anlatılmaktadır.
Şehzade III. Mustafa, tahta geçtikten sonra muhtemelen şehzadelik döneminde etkilendiğinden “huzur derslerini” 1759 tarihinde fermanla resmileştirmiştir.
İlk Resmî Huzur-u Hümayun Dersi
İlk resmî huzur dersi, Sultan II. Mustafa zamanında 1759 tarihinde gerçekleşmiştir. Değerli hocam Prof. Dr. Mehmet İpşirli’nin III. Mustafa Ruznamesi’nden aktardığına göre, ilk derste Fetva Emini Ebûbekir Efendi mukarrir, Nebih Mehmet, Konevî İsmail, Müzellef ve İdris efendiler de talip (muhatap) olmuşlardır.
Kadı Beyzâvî’nin tefsirinden Nisa Suresi 135’inci ayet, “Ey iman edenler! Hak üzere durup adaleti yerine getirmeye çalışan hâkimler ve Allah için şahitler olun. Velev ki şahitliğiniz, kendi aleyhinize veya ana-babanızın, yakın akrabanızın aleyhine olsun ve gerek zengin, gerekse fakir bulunsun. Çünkü Allah, ikisine de (sizden) daha yakındır. Onun için haktan saparak nefsin arzusuna uymayın. Şayet ağzınızı eğip büker veya yüz çevirirseniz, iyi bilin ki, Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır” takrir edilmiştir. Bu ders, başlangıcından itibaren tartışmalı geçmiş ve Sultan Mustafa tarafından ders sonunda her âlime yüz altın ihsanda bulunulmuştur.
Huzur derslerinde bazen padişaha ilminin derecesini göstermek isteyen muhatapların münazaralarda sınırları zorladığı, kuralların dışına çıktığı ve kendini ön plana çıkartmak için edep dışına çıktığı da olmuştur. Bunlardan birisi 1176 Ramazan’ında (Mart-Nisan 1763) muhataplardan Tatar Hoca diye anılan Tatar Ali Efendi, mukarrir Abdülmü’min Efendi ile ilmî tartışma sınırlarını aşarak mukarrire terbiye dışı ağır sözler sarf edince Bozcaada’ya sürgün edilmiştir (Şem’dânîzâde, s. 56).
Yine, 1215 Ramazan’ındaki (Ocak-Şubat 1801) bir huzur dersi, mukarrir ve muhataplar arasındaki münazarada kendilerini ispatlamak isteyen muhatapların mukarrire lüzumsuz itirazları ile ilmî zeminden çıkarak terbiye dışı sözlerin sarf edilmesine sahne olmuş, bu durumdan müteessir olan III. Selim dersi yarıda kestirmiştir. Bu münazara, Kudsî Efendi’nin bir ayeti tefsirinden sonra muhataplardan Kastamonulu Ömer Efendi’nin itirazı ile başlamış, ardından Dağıstanlı Abdurrahman ve Ahıskalı Ali efendilerin itirazlarıyla büyümüştür (Cevdet, VII, s.101-102).
Huzur dersleri, her Ramazan ayının ilk sekiz veya on gününde, öğle ile ikindi arasında icra edilir ve normal şartlarda iki saatte biterdi.
Huzur dersleri, Topkapı Sarayı’nın içinde Sofa-yı Hümâyun, Merdivenbaşı Kasrı, Sünnet Odası, Sarık Odası, Has Oda, Çinili Köşk, Çadır Köşk yahut sarayın dışındaki Sepetçiler Kasrı, Yalı Kasrı, Kasr-ı Cedit, Şevkiye Köşkü, İncili Köşk, Rami Kışla Camii, Beşiktaş Sarayı, Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı gibi değişik mekânlarda icra edilmiştir.
Huzur dersleri, tam bir ilmi serbestiyet içinde gerçekleşirdi. Mukarrirlerin ayeti tefsirinden sonra muhatapların soru ve itirazlarına mukarririn ilmi cevap vermesiyle tam bir ciddiyet içinde yapılan bu toplantılarda hangi ayetin tefsir edileceği padişah tarafından belirlenirdi.
Erken dönem İslâm âlimlerinden Kadı Beyzâvî’nin “Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-te’vîl” adlı tefsirinden yapılan Huzur derslerinde ilk tefsir edilen ayet Nisa Suresi 135’inci ayettir. 1189 Ramazan’ında (Kasım 1775) İsra Suresi’nin tefsiri başlamış ve 1192 Ramazan’ına (Ekim 1778) kadar sürmüştür. 1193 Ramazan’ında (1779) başlayan Fetih Suresi tefsiri 1198 Ramazan’ında (1784) tamamlanabilmiştir. 1201 Ramazan’ında (Temmuz 1787) Bakara Suresi’nin tefsirine başlanmış, 1205 Ramazan’ına (Mayıs 1791) kadar beş yıl boyunca ancak ilk otuz ayetinin tefsiri müzakere edilebilmiştir.
Huzur-u Hümâyûn derslerine gerek mukarrir olarak katılan, gerekse şeyhülislam olarak organize eden Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, tefsir edilen ayetler hakkında şöyle demektedir:
“Bu derslere Beyzâvî tefsirinin esas ittihaz edilegelmekte olduğu ve yakın zamanlara kadar, derslerin pek amik tetkikat ve münazarat ile ve binaenaleyh pek ağır bir meşiyyet ve hareketle devam etmiş olduğu tarihlerden anlaşılıyor. Cevdet Tarihi’nde 1217 senesinde okunan bir huzur dersi mukarriri ile muhatapları ile ebhası cariyesile şayanı kayıt görülmüştür ki o dersin mevzuu: (Em küntüm şuhedae iz hazara Yakub el-mevtü) ayet-i celilesi olduğuna nazaran 36 senede Kur’an-ı Kerim’den birinci cüzün ancak nihayetlerine doğru gelinebilmiş demektir. Fakat son zamanlarda tedrisata büyük mikyasta bir sürat verilmiştir. 18 sene mukaddem irtihal eden hoca Nasuh Efendi merhumun (Lâkad keferellezine kalu innellahe salisü selaseten) ayet-i kerimesinin tefsir olunduğu bir derste muhatap olarak bulunduğu mervidir, ki buna nazaran mebadii Kur’an-ı Kerim’den bir cüzü okunabildiği müddete hemen muadil son bir zaman zarfında 5 cüzü okunmuş olduğu anlaşılır” (Beyanülhak, s. 3).
ÖNEMLİ KATILIMCILAR
Huzur derslerine katılanlar arasında günümüzde maruf olan âlimler de mevcuttu. Osmanlının son şeyhülislâmı Tokatlı Mustafa Sabri Efendi hem şeyhülislam olarak Huzur derslerini organize etmiş hem de mukarrir sıfatıyla katılmıştır. Hanefi fıkhının meşhur eserlerinden “Mülteka’l-ebhur”un müellifi İbrahim Halebi, “Hak Dini Kur’an Dili” tefsirinin müellifi Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi, meşhur mutasavvıf Ahıskalı Ali Haydar Efendi, fakih İskilipli Muhammed Atıf Efendi, Karahisarlı Kamil Efendi (Kamil Miras), Gelenbevi İsmail Efendi, Ermenekli Mustafa Safvet Efendi gibi maruf zevâtın Huzur derslerine muhatap olarak katıldığı dikkate alındığında önemli bir ilim meclisi olduğu görülecektir.
Her Ramazan ayının ilk günü başlayıp, toplam sekiz ders devam eden kısa adı “Huzur-u Hümâyûn Dersleri” olan bu müfid ilim meclisi, 1759 yılında başlamış ve 1924 yılına kadar tam 165 yıl devam etmiştir. Sultan Vahdettin ve Halife Abdülmecit zamanında Dolmabahçe Sarayı’nda devam eden derslerin sonuncusu 1341 Ramazan ayında (Mayıs 1923’te) yapılmıştır. 26 Recep 1342 (4 Mart 1924) tarihinde halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte Huzur dersleri de son bulmuştur.